top of page

Carpe Diem… Sükunet..

Kaç şeye niyet edip unuttuk, kaç şeye başlayıp yarım bıraktık?


Bu soru Neden unuttuk ya da bıraktık gibi değil de, Neden niyet ettik ve başladık?


Daha iyisi, fazlası, mutlusu, anlamlısı olduğuna inandığımız için mi? Ve bunu istediğimiz için mi?


Muhtemelen öyle...


Yaşamın, hayat ağacının yüksek bir dalında olgun ve lezzetli bir meyva gibi bizi bekleyen daha’dan bile fazla, en iyi versiyonunu uzanıp almak için mi?


Carpe diem, hayatı/günü yakala, gibi tercüme ediliyor. Oysa, carpe’nin tam tercümesi toplamak, meyvayı dalından pıt diye çekip toplamak gibi... hayatı olgun bir meyva gibi uzan ve topla diyor Romalı şair Horatius.


Niyetlerimiz, kararlarımız ve davranışlarımız da o meyvaya uzanma denemelerimiz aslında...


Neler ‘işte bugün harika bir gündü’ dedirtiyor bize?

1. Sosyal İlişkilenme : İlişkiler, bir arkadaş ile görüşme, sevdiğimiz kişi ile geçirdiğimiz zaman,

2. Yaratıcılığın İfadesi : Çalışmak, yaptığımız işler veya projeler,

3. Hareket… Bedenimizi hareket ettirmek..


Hayatımızı ‘iyi ki..’ ile donatan Sevgimizi yatırdığımız ilişkiler, Emeğimizi yatırdığımız işler güçler ve Enerjimizi yatırdığımız aktiviteler.


Bu üçlü ve günün sonunda olgun meyvayı toplayıp afiyetle yediğimizi hissettiren o keyif bizi hayatın yaşamaya değer olduğuna inandırıyor.


Kısacası Carpe Diem, aslında üçlü sacayağı üzerinde yükseliyor. Enerji, Emek, Sevgi.


Ve bizim bunların toplamından hasat ettiğimiz memnuniyet de yaşama sevincimizin ana kaynağı oluyor :)


Hotatius’dan bu yana dünya değişti, mutluluğa, keyfe, yaşama sevincine bakış konusunda oldukça ilerledik. Artık genel değil daha spesifik ve odaklı bakıyoruz insana ve ihtiyaçlarına.


Mutluluk, uzun ömür, psikolojik sağlamlık, güvende hissetme, yaratıcılık ve üretkenlik, yaşam kalitesi gibi genelleyebileceğimiz pek çok konuda yapılan araştırmaların hepsinin, Carpe Diem felsefesini desteklediğini görmek güzel.


Öte yandan hayat bazen burnumuza bir meyve uzatıyor, topla diyor. Bugün bu meyve düştü senin payına, ve önümüze güçlükleri, sınavları da koyuyor. O meyveyi toplarken değişimi getiriyor hayat, geri dönülemez bir şekilde.


Bir süre görmezden gelebilir, yok sayabilir ve sevdiğimiz dallara uzanıp istediğimiz meyveleri toplamaya çalışabiliriz. Ama burnumuzun dibine kadar girmiş bir meyvayı ne kadar uğraşırsak uğraşalım ancak bir süre görmezden gelebilir ve etrafından dolaşabiliriz.


İşte o zaman, değişime direnmek yerine onu kucaklamamıza yardım eden şey, tepkisellik ya da tutunma olmaksızın sergilediğimiz kararlılıktır.


Kararlılık sükunette mayalanır.


Sükuneti geliştirebiliriz.


Değişim dengemizi bozabilir. Dengemizi kaybettiğimizde, yaşamın bize sunduklarını, dayanma gücümüz, esnekliğimiz ve mizah ile kabul ederek merkezimize dönebiliriz.


Korkularımızı, kafa karışıklığımızı fark ve kabul edebildiğimizde, onları yargısızca görebildiğimizde anlayış ile içimizden gelen bir bilgelikle sükunetimizi davet edebiliriz.


Sükunet, pasif, kayıtsız veya kötümser değildir. Sükunet, yaşamı olduğu gibi kabul etmemize, ve o anda olanla bağımızı yeniden oluşturmamıza olanak sağlar.


Carpe Diem’in bize, zorluklar ve sınavlar ile karşılaştığında, görmezden gelmek, ötelemek, baskılamak yerine, onları da olgun bir meyve gibi toplayabilmek için bu üçlü sacayağından destek alabileceğimiz yönünde bir vaadi de var. Bunlar senin hayatta kalma, güçlüklerle başa çıkma, ve mutluluğa yürüme kaynakların diyor.


Carpe Diem’i bugüne tercüme edersek; Sosyal İlişkilenme, Yaratıcılığın İfadesi ve Bedeni hareket ettirmek.

Bu üçlü, sinir sistemimizi düzenleyerek kendimizi yatıştırma, ilişki ve bağ kurma, yaşadığımız deneyimleri işleme ve sonuçları ile başa çıkabilmede desteğimiz.

Tüm yaşadıklarımızı dönüştürerek yaratıcı ifademizi bulma ve donma ya da savaş/kaç tepkilerine girmeden işlevsel, sosyal bir varlık olarak hayata katılabilme ve süregelen değişimler karşısında sükunetimizi sürdürebilme becerilerimizi bize hatırlatıyor.






37 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
Ws kurmak
bottom of page