top of page

Uyanan Beden - 6 Aşamalı Somatik Meditasyon


Merhaba,

Soma bedenimiz, fiziksel bedenimizden çok daha fazlası. Somatik Meditasyon bizi iç algılarımıza daha açık olabilmeye, fiziksel bedenimizin bildiğimiz sınırlarını kaldırarak çok daha derinlikli ve katmanlı bir alan ile bizi tanıştırmaya davet ediyor.

 

2017 yılında Dr. Reggie Ray’den eğitimini almış olduğum Uyanan Beden - 6 Aşamalı Somatik Meditasyon Protokolü, bedene dair tüm düşüncelerimizi bir kenara bırakıp, onun kendi farkındalığına, kendi bilme biçimine kendimizi bırakınca Somamızda yaşananlara kapıyı açıyor.

 

Uyanan Beden Protokolü, beden farkındalığı deneyiminin ötesinde ve çok daha derin bir mevcudiyet bütünlenmesini bulma potansiyelini bize sunuyor.

Bedenimizi, yani, Somamızı içeriden keşfetmeye başladığımızda, bir bedene sahip olmanın, bir beden olmanın bizim için ne anlama geldiğine dair sonsuz gibi görünen bir dizi keşif içine gireriz.

Somamız, tam anlamıyla sonsuz bir bilgelik havuzudur ve kendini tarafsız, becerikli ve son derece güvenilir bir yaşam kılavuzu olarak sunar.

Uyanan Beden Protokolü, birbirini takip eden 6 Meditasyon uygulamasından oluşur.

 

6 adımlı bu protokolü, Soma bedene girişe daha çok zaman tanıyabilmek, paylaşım ve kolaylaştırıcı uygulamalara alan vermek için bu kez 8 Haftada aktaracağım.


Gerek protokol, gerek kolaylaştırıcı uygulamalar, deneyimli meditasyon uygulayıcılarının Soma bedenlerini iç algılarıyla keşfetme yolunda derinleşmelerini destekleyecektir.

 

Bu sertifikalı bir meditasyon eğitimi değildir, protokolün kendisi meditasyon deneyiminde kendisi ile daha derin bir boyutta buluşmayı arzu edenlere sağlam ve topraklayıcı bir zemin sunar.

 

Uyanan Beden, 25 aşamalı Meditasyon protokolünün Soma Beden ile tanışma, ona köklenme ve topraklanma ile başlayan ilk 6 adımıdır.

 

Bu Protokolü, 7 Mart’ta başlayarak haftada 1 akşam yapacağımız Zoom buluşmaları ile 8 haftada aktaracağım.

Her Meditasyon uygulaması bir sonraki uygulama için zemin hazırlar.

Tüm meditasyonlar, paylaşımlar ve soru-cevaplara sonradan erişebilmeniz için kayıt alarak katılımcılar ile uygulamayı kendi zamanlarında yapabilmeleri için paylaşıyorum.

Paylaşımlar, soru-cevaplar için bir WhatsApp grubu oluşturuyor ve oradan uygulama sürecinizi destekliyorum.

 

Program Tarihleri:

7-14-21-28 Mart Perşembe

4-18-25 Nisan Perşembe

2 Mayıs Perşembe

Saat 21:00-22:30 arası

 

 

Dilerim ki katılmaya karar verir ve faydasını deneyimlersiniz.

Sevgiler, Nesteren


Kayıt için bu formu doldurabilirsiniz





Kaç şeye niyet edip unuttuk, kaç şeye başlayıp yarım bıraktık?


Bu soru Neden unuttuk ya da bıraktık gibi değil de, Neden niyet ettik ve başladık?


Daha iyisi, fazlası, mutlusu, anlamlısı olduğuna inandığımız için mi? Ve bunu istediğimiz için mi?


Muhtemelen öyle...


Yaşamın, hayat ağacının yüksek bir dalında olgun ve lezzetli bir meyva gibi bizi bekleyen daha’dan bile fazla, en iyi versiyonunu uzanıp almak için mi?


Carpe diem, hayatı/günü yakala, gibi tercüme ediliyor. Oysa, carpe’nin tam tercümesi toplamak, meyvayı dalından pıt diye çekip toplamak gibi... hayatı olgun bir meyva gibi uzan ve topla diyor Romalı şair Horatius.


Niyetlerimiz, kararlarımız ve davranışlarımız da o meyvaya uzanma denemelerimiz aslında...


Neler ‘işte bugün harika bir gündü’ dedirtiyor bize?

1. Sosyal İlişkilenme : İlişkiler, bir arkadaş ile görüşme, sevdiğimiz kişi ile geçirdiğimiz zaman,

2. Yaratıcılığın İfadesi : Çalışmak, yaptığımız işler veya projeler,

3. Hareket… Bedenimizi hareket ettirmek..


Hayatımızı ‘iyi ki..’ ile donatan Sevgimizi yatırdığımız ilişkiler, Emeğimizi yatırdığımız işler güçler ve Enerjimizi yatırdığımız aktiviteler.


Bu üçlü ve günün sonunda olgun meyvayı toplayıp afiyetle yediğimizi hissettiren o keyif bizi hayatın yaşamaya değer olduğuna inandırıyor.


Kısacası Carpe Diem, aslında üçlü sacayağı üzerinde yükseliyor. Enerji, Emek, Sevgi.


Ve bizim bunların toplamından hasat ettiğimiz memnuniyet de yaşama sevincimizin ana kaynağı oluyor :)


Hotatius’dan bu yana dünya değişti, mutluluğa, keyfe, yaşama sevincine bakış konusunda oldukça ilerledik. Artık genel değil daha spesifik ve odaklı bakıyoruz insana ve ihtiyaçlarına.


Mutluluk, uzun ömür, psikolojik sağlamlık, güvende hissetme, yaratıcılık ve üretkenlik, yaşam kalitesi gibi genelleyebileceğimiz pek çok konuda yapılan araştırmaların hepsinin, Carpe Diem felsefesini desteklediğini görmek güzel.


Öte yandan hayat bazen burnumuza bir meyve uzatıyor, topla diyor. Bugün bu meyve düştü senin payına, ve önümüze güçlükleri, sınavları da koyuyor. O meyveyi toplarken değişimi getiriyor hayat, geri dönülemez bir şekilde.


Bir süre görmezden gelebilir, yok sayabilir ve sevdiğimiz dallara uzanıp istediğimiz meyveleri toplamaya çalışabiliriz. Ama burnumuzun dibine kadar girmiş bir meyvayı ne kadar uğraşırsak uğraşalım ancak bir süre görmezden gelebilir ve etrafından dolaşabiliriz.


İşte o zaman, değişime direnmek yerine onu kucaklamamıza yardım eden şey, tepkisellik ya da tutunma olmaksızın sergilediğimiz kararlılıktır.


Kararlılık sükunette mayalanır.


Sükuneti geliştirebiliriz.


Değişim dengemizi bozabilir. Dengemizi kaybettiğimizde, yaşamın bize sunduklarını, dayanma gücümüz, esnekliğimiz ve mizah ile kabul ederek merkezimize dönebiliriz.


Korkularımızı, kafa karışıklığımızı fark ve kabul edebildiğimizde, onları yargısızca görebildiğimizde anlayış ile içimizden gelen bir bilgelikle sükunetimizi davet edebiliriz.


Sükunet, pasif, kayıtsız veya kötümser değildir. Sükunet, yaşamı olduğu gibi kabul etmemize, ve o anda olanla bağımızı yeniden oluşturmamıza olanak sağlar.


Carpe Diem’in bize, zorluklar ve sınavlar ile karşılaştığında, görmezden gelmek, ötelemek, baskılamak yerine, onları da olgun bir meyve gibi toplayabilmek için bu üçlü sacayağından destek alabileceğimiz yönünde bir vaadi de var. Bunlar senin hayatta kalma, güçlüklerle başa çıkma, ve mutluluğa yürüme kaynakların diyor.


Carpe Diem’i bugüne tercüme edersek; Sosyal İlişkilenme, Yaratıcılığın İfadesi ve Bedeni hareket ettirmek.

Bu üçlü, sinir sistemimizi düzenleyerek kendimizi yatıştırma, ilişki ve bağ kurma, yaşadığımız deneyimleri işleme ve sonuçları ile başa çıkabilmede desteğimiz.

Tüm yaşadıklarımızı dönüştürerek yaratıcı ifademizi bulma ve donma ya da savaş/kaç tepkilerine girmeden işlevsel, sosyal bir varlık olarak hayata katılabilme ve süregelen değişimler karşısında sükunetimizi sürdürebilme becerilerimizi bize hatırlatıyor.






Hayat, genel olarak üzerinde kontrol gücümüz ve etkimizin çok az olduğu bir süreç. İlk nefesimizle içine giriyoruz. Son nefesimize kadar da an be an, yakın-uzak pek çok canlı, varlık ve nesne ile temas ederek akıyor, ilerliyoruz. Hayatımız, temas ettiğimiz her şey, yaşadığımız her deneyim ve bunlarla ilişkimiz oluyor.


Bu ilişkiler bütününü oluşturan bazı temel duygular var. Güven Duygusu bunlardan biri ve bağlayıcı bir tutkal gibi. Temas ettiğimiz her şey ile kurduğumuz ilişkide güven duygusu devrede. Bu duygu ile ilişki kuruyor, kendimizi güvende hissediyor ve bir gruba, topluluğa, dünyaya, hayata ait hissediyoruz.


Güven adeta bir organizma. Canlı, organik ve değişken. Hayatımız, tüm çevremizle, insanlar, hayvanlar, doğa, yönetimler, devletler, kurumlar ve onlarla kurduğumuz güven ilişkisi ile şekilleniyor. Güven duyabiliyor, tamamen kaybedebiliyor yada güvene hiç erişemiyor, deneyimleyemeyebiliyoruz.

Güven Duygusunu hissettiğimize yaklaşmak istiyoruz, bağlanma duygumuz besleniyor ve aidiyet ilişkisi kuruyoruz. Öğrenmeye, gelişmeye, dönüşmeye açılıyoruz.

Görüş alanımız, toleransımız genişliyor, bizi şüpheye düşürecek durumlarda olasılıkları değerlendirmeye, farklı bakış açılarını dinlemeye, daha geniş çerçeveden bakmaya, merak ile sorgulamaya, şefkate daha açığız. Sabırlıyız.

Güven duygumuz tam olduğunda ilişkiye katkıda bulunmaya istekliyiz. İlişkiyi zenginleştirmek ve büyütmek için emeğimizi, yeteneklerimizi, enerjimizi ve zamanımızı koymak için motive oluyoruz. Yaratıcılığımız artıyor, genişliyoruz, sosyal ilişkilenmemiz artıyor, çevremiz genişliyor.

Güven duygumuz tam olduğunda, sinir sistemimiz dengede, düzenli ve sağlam bir zeminde. Yavaşlamaya çevreyi görmeye hayatı kucaklamaya açığız. Güvende hissettiğimizde hem güvenimizi destekleyecek şeyleri görmeye, hem de tehlikeleri fark etmeye daha açığız. Tehlikelerde kendimizi daha kolay hazırlıyor, koruyor ve destekliyoruz. Başımıza bir şey geldiğinde, yardım isteyebiliyor, destek alabiliyor ve bunlarla daha kolay toparlanıyor ve ayağa kalkıyoruz.



Güven kelimesini Türk Dil Kurumu, ‘Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu; emniyet, itimat’ olarak tanımlıyor.


Güven, kazanılabiliyor, sunulabiliyor ve gelişebiliyor. Azalıp çoğalabiliyor, değişebiliyor ve tamamen kaybolabiliyor. Enerjisinin akışı değişken, kazanımına doğru hızlı ya da yavaş akabilirken, kaybında çok hızlı, geri kazanımında çok yavaş akabiliyor, ya da hiç akmayabiliyor.



Güven duygumuz zedelendiğinde ya da onu kaybettiğimizde, bunu kesinlikle biliyoruz. İçimize çekiliyoruz, enerjimizi çekiyoruz. İlişkimize mesafe koyuyoruz, içimizde bir istiridye gibi kapanıyoruz. Anlayışımız ve toleransımız azalıyor. Sabırsızlaşıyoruz ve bakış açımız daralıyor. Olasılıkları elemeye, sebepleri mazeretleştirmeye daha yatkınız. Merakın yerini şüphecilik alıyor ve şefkat kapılarımız kapanıyor. Güvensiz hissettiğimizde, ya da güveni kaybettiğimizde uzaklaşıyor, daralıyor, sıkışıyoruz ve yalnızlaşıyoruz.

Göstersek de göstermesek de ilişkiyi sürdürmek için motivasyonumuz düşüyor, ya da tamamen yok olabiliyor. Bağlılık, sadakat, aidiyet kayboluyor, kendimizi artık o ilişkinin bir parçası olarak görmüyoruz. Yeteneklerimiz, emeğimiz, zamanımız konusunda cimrileşiyor, isteksizleşiyoruz. Güvensizlikte daralıyor ve sıkışıyor ve parçalanmalar yaşıyoruz.



Güvenli ilişkiden güvensiz ilişkiye geçiş git-geller ile sarsıntılı. Umutsuz, kaygılı, şüpheciyiz, zihnimiz sürekli konuşuyor ve benzer saplantılı, olumsuz cümleleri sürekli tekrarlıyoruz. Sürekli birilerini ya da bir şeyleri sorumlu tutmaya eğilimli oluyor, sadece eksikleri, yanlışları görüyoruz, ve onları tekrarlıyoruz.

Küçük büyük ayırmadan, her şeyi kontrol etmeye ve kontrol edebildikçe güvende hissetmeye tutunmaya çalışıyoruz.

Sinir sistemimiz ya sürekli teyakkuzda, tepkisel, agresif, saldırgan veya savunmadayız. Ya da tamamen kendimizi kapatıyoruz, yorgun ve tedirgin, bitkiniz, enerji depolarımız tamamen dibe vuruyor.

Bazen güven ilişkimiz yerle bir olurken, biz de yaşam gücümüzü kaybediyor ve ilişkinin kurbanı pozisyonuna geçebiliyoruz. Hayatı ya bizim için, ya da bize karşı gibi algılıyor, deneyimleri sadece kendimiz üzerinden yaşayabiliyoruz. Sürekli bir terazide değerimizi tartabiliyoruz. Bize sunulanlar ile başımıza gelenler, kazanımlarımız ya da elimizden alınanlar üzerinden hesap tutuyoruz.



Dalai Lama ‘güvenin dışarıdan değil içeriden geldiğini, ancak kendimizin dışındakilere özen göstererek, değer vererek, önemseyerek güveni içimizde ve dışımızda inşa edebileceğimizi’ söylüyor. Budist psikolojiye göre güven, manevi bir gelişimin deneyimi ve derinleşmesinin temelini oluşturuyor.

Hayatta güvende hissettiğimizde, üstlendiğimiz şeylerde çiçek açıyor, gelişme ve parlama fırsatını buluyoruz.


Güveni kendi dışımızdaki dünya ile ilişkimizde tam ve sağlıklı yaşayamasak da, kendi içimizde geliştirmemizin yolları var.

Güven, tekrarlayan uygulamalar, çaba, inanç, deneyim, farkındalık, bilgelik ve hafıza ile büyüyüp derinleşebiliyor. Enerjik yapısının dinamizmi kendimizi güvensiz dış alanlarda ve ilişkilerde bile içimizde güvende hissetmemizin yolunu açıyor.


Farkındalık ve gözlem ile güvensizliğimizi besleyen inançlarımızı ve tekrarlayan iç konuşmalarımızı bulmak, onlarla kalarak kendimize şefkat sunmak,

Güvenimizi destekleyecek yeni deneyimler oluşturmak,

Anılarımızdan güvenimizi güçlendiren deneyimlerimizi şu ana davet etmek ve hatırlamak güvenin tohumlarını ekip yeşertmemizi destekleyen kaynakların ve yolların sadece birkaçı.

Güvende ve rahat hissettiğimiz yerleri ziyaret etmek,

Güvendiğiniz insanlarla birlikte zaman geçirmek,

Dua etmek,

Meditasyon yapmak,

Zorlandığımız zamanlarda, içimize kapandığımızı, sıkıştığımızı fark ettiğimizde yardım istemek, destek almak bir dost ele uzanmak, ya da bize uzatılan elleri tutmak güven hissimizi besliyor, destekliyor ve yaşam gücümüzü onarıyor.


Güven duygusu, kırılganlığımıza rağmen teslimiyet duyabilmek demekse, yaşamın öngörülemezliğinin, bizim kontrolümüz dışında her şeyin olabilirliğinin güvencesizliği karşısında, kapanmak yerine açılmayı seçebilmek için koyduğumuz tüm çabayla içimizdeki bilgeliği de uyandırabiliyoruz.

Ws kurmak
bottom of page